Makaleler

Ağlamanın Faydalarını Bilseydiniz Yine de Ağlamaktan Bu Kadar Çekinir Miydiniz?

Bebekken çok kolay ağlayabilir, duygularımızı çok rahat ifade edebilirdik. Yargılanma ya da eleştirilme korkumuz yoktu çünkü. Büyüdükçe duygularımızdan kaçmaya hatta onları bastırmaya başladık. Toplum içinde ağlamak zayıflık olarak görüldüğü için sadece dış dünyaya karşı değil kendi içimizde de taştan duvarlar ördük. Gardını sürekli yüksek tutmanın gerekliliğini her gün defalarca hatırlattık kendimize. Bu gerçeklikle yaşamak en çok da erkeklerin payına düştü. “Erkek adam ağlamaz!” sözünü bilirsiniz. Yazılı olmayan bir kural niteliği taşır bu söz. Neredeyse bütün erkekler bu kurala harfiyen uymak için and içmiş gibidir. Gözyaşlarını dışarı akıtmamak için kendi benlikleriyle amansız bir mücadele verirler. Aksi durumlarda başkalarının gözünde küçük duruma düşeceklerine inanırlar. Duygusal açıdan dayanıklı olmadıkları yönünde bir hisse kapılırlar. Çocukluktan gelen bu öğreti, aslında büyük bir yanılgıdır. Ağlamak da duyguları ifade etmenin oldukça doğal yollarından biridir. Bir zayıflık göstergesi değildir hatta oldukça sağlıklı bir eylemdir. Doğada fiziksel acı duyabildiği için ağlayan başka canlı türleri olsa da duygusal yoğunluk nedeniyle ağlamak tamamen insana özgüdür, insana verilmiş en güzel hediyelerden biridir. Yine de aksini düşünenlerin çoğunlukta olduğu bir toplumda yaşadığımızın farkındayım. Bu yazıyı onları bir nebze de olsa ikna edebilmek için yazıyorum…

Pandemi Sürecinde Her Zamankinden Daha Çok Ağladığınızı Fark Ettiniz Mi?

2020 ve 2021 yılları, sıkça gözyaşı döktüğümüz zamanlar olarak hafızalarımızdaki yerini aldı. Daha önceki senelere göre daha fazla ağladığımız bilimsel olarak da kanıtlandı: Amerika’da kadınlar ayda ortalama 3.5 kez ağlarken, erkeklerde bu sayı 1.9 olarak kayıtlara geçti. Bu artışın en büyük nedenlerinden biri, hiç kuşkusuz Covid-19 nedeniyle yaşanan can kayıpları oldu. Ülkemizde sadece bugün yaklaşık bir uçak dolusu insan, virüse bağlı olarak gelişen komplikasyonlar yüzünden hayatını kaybetti. Aralarında belki sizin de anneniz, babanız, yakınlarınız, arkadaşlarınız var. Belki de şu an derin bir yas döneminin içindesiniz. Böyle anlarda duygularınızın yüzeye daha yakın olması hiç şaşırtıcı değil. Önceden ağlamaya meyilli biri değilken artık kendinizi kolayca ağlarken buluyor olabilirsiniz. Pandemiyle birlikte böylesine belirgin duygudurum ve davranış değişikliklerinin yaşanması zaten beklenen bir durumdu. Duygularını toplum içinde göstermenin, bunu gizleyememenin yeni normalimiz haline gelmiş olabileceği söyleniyor.

Erkekler Neden Daha Az Ağlar?

Marvin Gaye’nin “I Heard it Through the Grapevine” isimli ünlü şarkısında şu sözler yer alıyor: “Bir erkeğin ağlamaması gerektiğini biliyorum ama gözyaşlarımı içimde tutamıyorum.” Bu cümle, erkeklerin duygularını ifade etmekle ilgili dilemmasını kısa ve öz bir şekilde anlatıyor. Toplumun çoğunluğu tarafından kabul gören “erkeklik” normlarına göre, erkek dediğin kaba ve duygusuz olmalıdır. Ağlamak, kadınlara yakışan, erkeklikle bağdaşmayan bir eylemdir. Ağlayan erkeklerin gerçek dünyada kendine sağlam bir yer edinmesi mümkün değildir. Erkekler, küçük yaşlardan itibaren bu tarz söylemlere maruz kalarak büyürler. “Erkek adam ağlamaz”, “Kız gibi ağlama”, “Adam gibi davran” gibi klişe sözleri duymayan erkek yok gibidir. Erkeklere belirli bir davranış çerçevesi çizen, etiketler yapıştıran ifadeler, onların duygusal gelişimlerine zarar vermekle kalmayıp öz değer algısını da önemli ölçüde tahrip eder. Neticede hissetmekten/hislerini ifade etmekten korkan, aynadaki görüntüsünden utanan çocuklar çıkar ortaya. Bu çocuklar, büyüdüklerinde duygularını içlerine gömebilir, sevdikleri insanlarla bile duygusal bağ kurmaktan kaçabilirler. Duygusal açıdan yaşadıkları yoksunluk hissi, onları alkol ve sigara kullanımına hatta intihara bile meyilli hale getirebilir. 25-34 yaşlarındaki erkeklerde intihar oranları, aynı yaştaki kadınlardan dört kat daha yüksektir. Bu nedenle pek çok erkeğin, duygularıyla iletişim kurma becerisi kazanması gerekiyor. Uzun süredir içlerinde bir yerlere hapsettikleri üzüntü, keder ve yas gibi duygularla yeniden temasa geçmeyi öğrenmeleri büyük önem arz ediyor. Uzmanlar, böylesi bir eğitimin erken yaşlarda başlaması gerektiğini dile getiriyor. Çocukların evde ailesiyle ifade edilmesi zor duygular hakkında konuşmaları, ihtiyaç duydukları zaman açıkça ağlayabilmeleri hayatî önem taşıyor. Ünlü Psikanalist Sigmund Freud, hemen hemen bütün psikolojik rahatsızlıkların temelinde bastırılmış duyguların, düşüncelerin ve arzuların yattığının altını çiziyor ve şöyle devam ediyor: “İfade edilmemiş duygular asla ölmez, sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler.”

Ağlamak, Fiziksel ve Psikolojik Sağlığa İyi Geliyor!

Ağlamanın tıbbî faydaları Klasik Antik Çağ’dan beri biliniyor. Antik Yunan ve Romalı filozoflar ile doktorlar, ağlamanın stresten ve duygusal acıdan kurtulmada bir nevi müshil ilacı vazifesi gördüğünü söylediler. Günümüzde ise ağlamanın altında yatan fizyolojik mekanizmalar üzerinde konuşuluyor. Psikologlar, düzenli olarak ağlamanın iyileştirici gücüne vurgu yapıyor. Ağlamanın hayatınız üzerindeki etkisi, tıpkı anahtar-kilit ilişkisine benziyor. Bir film, bir müzik, bir anı ya da gündelik hayatın akışı içinde gerçekleşen herhangi bir olay, içinizde bir yerlere dokunmayı başarıyor ve ağlıyorsunuz. Böylece kendinizi dış dünyaya açma konusunda önemli bir adım atmış oluyorsunuz.

Japonya’nın bazı şehirlerinde “rui-katsu” olarak adlandırılan “ağlama klüpleri” bulunuyor. Ağlama klüplerinde insanlar bir araya geliyor, birlikte acıklı filmler izliyor ve ağlıyorlar. Bu tür yerler, kişisel ya da kültürel nedenlerden dolayı duygularını bastırmak zorunda kalan kişilere güvenli bir ortam sunarak onları ağlama konusunda motive etmeyi amaçlıyor. Ağlamanın herkes tarafından kolaylıkla yapılabilecek bir eylem olduğunu “uygulamalı olarak” göstermeye çalışıyor.

Bilim insanları, üç ayrı gözyaşı türünden bahsediyor: refleks gözyaşı, sürekli gözyaşı ve duygusal gözyaşı. İlk ikisi, %98 oranında sudan oluşur. Gözdeki toz ve kir kalıntılarını ortadan kaldırmaya, gözü sürekli nemli tutarak enfeksiyondan korumaya yarar. Duygusal gözyaşı, diğer gözyaşı türlerinden farklı olarak yüksek oranda stres hormonu içerir. Duygusal bir nedenden dolayı ağlamak, stres hormonlarının ve çeşitli toksinlerin vücuttan atılmasını sağlayarak stresi ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Stres, kas-iskelet sistemi üzerindeki gerilimi artırır ve kaslarda spazma neden olur. Ağlamak, parasempatik sinir sistemini harekete geçirerek vücudun yeniden dengeye gelmesi için bir onarım süreci başlatır. Akıtılan gözyaşlarıyla birlikte vücut, oksitosin ve endorfin gibi kimyasal maddeler de salgılar. Bu maddelerin hem fiziksel hem de duygusal acıya iyi geldiği biliniyor.

Psikologlara göre duygularınızı bastırmak ya da içinizde tutmak etkili bir baş etme yöntemi değildir. Dertlerini, kederlerini içinde yaşayanların bağışıklık sisteminin daha zayıf olduğu biliniyor. Ayrıca bu kişiler hem kalp damar hastalığı ve yüksek tansiyon gibi fiziksel hastalıklara hem de depresyon, anksiyete ve stres gibi mental problemlere önemli ölçüde yatkınlık gösteriyor. Ağlamak ise bunlara karşı emniyet supabımız…Ağlamak, insanların empati yeteneklerini geliştirirken yakın çevresiyle kurduğu ilişkileri de güçlendiriyor. Ağlamaktan çekinmeyen kişiler, ailesinden ve arkadaş çevresinden daha kolay yardım talep ediyor, dolayısıyla daha çok destek görüyorlar.

TÜİK tarafından açıklanan hayat tabloları 2017-2019 sonuçlarına göre; doğuşta beklenen yaşam süresi, kadınlarda 81,3 yıl, erkeklerde 75,9 yıl oldu. Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşıyor. Bunun pek çok nedeni olabilir, tek bir nedene indirgeyemeyiz tabi. Peki ya erkekler daha az ağladıkları için daha az yaşıyorsa? Bunun da önemli bir parametre olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.

Ağlamak Ne Zaman Bir Sorun Teşkil Eder?

Ağlamak da ağlayamamak da psikolojik bir soruna işaret ediyor olabilir. Çok sık ağlıyorsanız, ortada belli bir neden yokken ağlıyorsanız; ağlamak, kontrol edilemez bir hale geldiyse veya gündelik işlerinizi etkilemeye başladıysa bir doktora görünmenizde fayda var. Aynı şey ağlamak istiyor ama ağlayamıyorsanız da geçerli. Klinik depresyonun bazı tiplerinde bu durum görülebiliyor.

Ağlamakta Zorlananlar İçin Minik Tavsiyeler

Üzüntü, keder ve hayal kırıklığı gibi derin duyguların üstesinden gelmek zordur, öncelikle bu duyguların varlığını kabullenmek, onlarla yüzleşmek gerekir. Yok saymak bir çözüm yolu değildir. Ağlamak istiyorsanız ağlamalısınız, daha doğrusu bunun için kendinize izin vermelisiniz. Tıpkı mutluluk gibi acıyı da en saf en gerçek haliyle yaşamalısınız. Duygusal acı yüzünden akıtılan gözyaşları çoğu zaman depresyonla ilişkilendirilse de aslında bir iyileşme belirtisidir. Negatif duygulardan arınmak, dönüşümün, değişimin temelidir. Bu yüzden kendinize ağlamak için de zaman ayırın. Rahatça ağlayabildiğiniz, kendinizi güvende hissettiğiniz bir yer bulun ve doya doya ağlayın. Eğer gündelik yaşamda düzenli olarak ağlayabileceğiniz bir yer bulabilirseniz, ağlamanın fiziksel ve mental açıdan size sunduğu ödüllerin tadına varmanız daha kolay olacaktır. Üstelik bu sayede yargılanma ya da eleştirilme korkusu da yaşamazsınız. Anne/babalar, en çok da size sesleniyorum! Özellikle erkek çocuklarınıza ağlamanın oldukça normal bir davranış olduğunu küçük yaşlardan itibaren öğretin. Onları duygularını açıkça ifade etmeye teşvik edin. Bu konuda yapıcı bir tavır takınmanız, onların olumsuz sağlık davranışlarını azaltacak, daha dolu bir yaşam sürmelerini sağlayacaktır.

Son olarak, eğer omuzlarınızda dünyanın yükünü taşıyormuş gibi hissediyorsanız, böyle anlarda yeteri kadar iyi ağlayabildiğiniz takdirde çözüme her zamankinden daha yakın olduğunuzu asla unutmayın.

Sağlıkla ve bilimle kalın…

Hazırlayan: Nilüfer Zengin

Kaynaklar
https://www.health.harvard.edu/blog/is-crying-good-for-you-2021030122020?utm_content=buffer89ace&utm_medium=social&utm_source=twitter&utm_campaign=buffer

Nilüfer Zengin

Hacettepe Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü'nden 2017 yılında mezun oldum. Şu anda Dokuz Eylül Üniversitesi Sinirbilimler Anabilim Dalı'nda yüksek lisans yapıyorum. Baş ağrısı, kronik ağrı, beyin biyofiziği ve nöropsikoloji temel ilgi alanlarımı oluşturuyor. Daha çok klinik ve kognitif sinirbilim çalışsam da hücresel sinirbilimlerle ilgili okumalar yapmayı da seviyorum. Yardımcı olmamı istediğiniz herhangi bir konuda bana nilufer.zengin55@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir