Balı Ne Kadar İyi Tanıyoruz? Balın Faydaları Çok Fazla

Balı Ne Kadar İyi Tanıyoruz? Balın Faydaları Çok Fazla

Bal böcek türevli olup da besleyici, tedavici edici, kozmetik ve endüstriyel değeri olan tek doğal maddedir. Çoğumuzun genellikle kahvaltıda tükettiği bal çok besleyici içeriğinin yanında polifenoller gibi fizyolojik olarak etkin doğal maddeleri de bünyesinde barındıran bir besin kaynağıdır. Balın beyne etkileriyle ilgili yapılan araştırma sayısı az olmasına rağmen balın faydaları çok fazla. Örneğin, hafıza geliştirici etkilere sahip büyük nootropik etkilere sahip. Nootropik etki genel olarak beyinde bilişsel yetenekleri, zekâ düzeyi gibi nöronları geliştirici maddelerin sahip olduğu etkidir. Hafızanın yanında balın diğer bilinen özellikleri arasında endişeyi azaltıcı, ağrı kesici ve stres giderici gibi nörofarmakolojik etki alanları geliyor.

Balın içeriğindeki polifenoller üstünde yapılan araştırmalar polifenollerin yaşlanmada rol oynadığı düşünülen solunum sonucu oluşan reaktif oksijen moleküllerini etkisiz hale getirdiğini hücresel antioksidan savunma sistemini yenileyerek hücredeki oksidatif stres seviyesini düşürdüğünü gösteriyor. Polifenollerin bir diğer yararı da hafıza sorunlarına gidermede yardımcı olmasıdır. Bu yüzden balın faydalarını iyi öğrenmeli ve bolca tüketmeliyiz. En azından içerdiği polifenoller yönüyle nörodejeneratif hastalıklar başta olmak üzere, sinaptik plastisiteyi geliştirmede, hücre ölümlerini durdurmada daha iyi araştırılmalı. Balın etki mekanizmaları daha iyi anlaşıldığında geniş kitleler tarafından daha fazla rağbet görecektir.

İleri Okuma: Oksidatif Stres

Balın tarihine baktığımızda çeşitli içeceklerde tatlandırıcı olarak, tıpta katarakt tedavisinde ve yaraların iyileştirilmesinde kullanıldığını görüyoruz. Yüzyıllardır geleneksel tıp uygulamalarında da kendine yer bulan bal Hindistan’da göz hastalıkları için, Bangladeş’te öksürük, boğaz ağrıları için, Gana’da bacak ülseri ve Nijerya’da kızamık hastalığının tedavisinde kullanılmıştır.

Balın Ağırlığının 95%’i Şekerdir

Günümüze kadar yaklaşık 300 çeşit bal türü tanımlanmıştır. Bal türlerinin farklılık göstermesinde rol oynayan değişkenler bal arıları tarafından toplanan çiçek nektarının yapısındaki moleküllerin farklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Balın içeriğindeki karbonhidratlar kuru ağırlığın 95 – 97%’sini oluşturur. Bundan başka balın içinde organik asitler, proteinler, amino asitler, mineral ve vitaminler gibi çok sayıda çeşitli moleküller bulunmaktadır. Ayrıca saf balda sağlık açısından yararlı polifenoller, alkaloidler, çeşitli glikositler ve flavanoidler bulunur. Balın faydaları bu moleküller sayesinde ortaya çıkıyor.

Fruktoz ve glikoz gibi monosakkaritler balın içeriğinde en fazla bulunan ve balın fiziksel ve besleyici karakteristiğinin çoğundan sorumlu şeker türleridir. Balda bulunan diğer şeker türleri olan disakkaritler, trisakkaritler ve oligosakkaritler kendi içlerinde çok geniş bir molekül çeşitliliğini barındırıyor. Bala asidik özelliğini (pH 3.2 – 4.5) veren asitlerin başında glikoz oksidaz enzimi yardımıyla glikozun oksitlenmesi sonucu oluşan glukonik asit gelir. Glukonik asidin yanında formik, asetik, sitrik, laktik, maleik, malik, oksalik, piroglutamik ve sukkinik asitler de balın yapısında bulunan diğer asidik bileşenlerdir. Balın yapısında bulunan maddelerden bir diğer grup amino asitlerdir. Glutamin ve asparajin hariç tüm amino asitlerin bulunduğu balda en fazla bulunan amino asit prolindir, ve onu takiben aspartat, glutamat ve diğer amino asitler gelir.

İleri Okuma: Glutamat Nedir?

Balda 31 Farklı Mineral Vardır

Balda ki vitamin miktarı genellikle düşüktür ve günlük alınması gereken dozu karşılamaz. Genelde tüm suda çözünebilen vitaminler balda bulunurken, en yüksek miktar C vitaminine aittir. Vitaminlerin yanında balda aşağı yukarı 31 farklı mineralin varlığı tespit edilmiştir. Bunlar arasında en miktarca fazla olanları kalsiyum, fosfor, potasyum, sülfür, sodyum, klor ve magnezyumdur. Ayrıca eser miktarda rubidyum (RB), silisyum (Si), zirkonyum (Zr), vanadyum (V), lityum (Li), stronsiyum (Sr), kurşun (Pb), kadmiyum (Cd), arsenik (As) bulunmaktadır. Bunların bazıları doğal olarak balda bulunurken bazıları dış çevreyle etkileşimden kaynaklanan ve bala atık madde olarak giren elementlerdir.

Balın İçinde 600 Uçucu Madde Vardır

Balda yukarıda saydığımız moleküllerin haricinde yaklaşık olarak 600 farklı uçucu madde daha mevcuttur ve bu maddeler balın botanik kaynağını belirlemek için kullanılabilir. Ayrıca bu uçucu maddelerin bala karakteristik özellikler verdiği ve çeşitli biyomedikal faaliyetlerinin olduğu da yapılan araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır. Balın faydalı yapısını artıran bu bileşenler insan vücuduna bir zarar vermez. Balın yapısında bulunan diğer moleküller antioksidan olarak görev yapan polifenoller ve flavonoidlerdir.Son yıllarda yapılan araştırmalar balda yaklaşık olarak 30 farklı polifenolün varlığını doğrulamıştır. Balda bulunan toplam polifenol miktarı 50 ila 850 mg/kg arası değişirken, flavonoid miktarı 36 – 150 mg/kg arasında seyretmektedir. Balın içindeki bu polifenollerin yoğunluğu bal arısının faydalandığı çiçeğe, coğrafi konuma ve iklim koşullarına bağlıdır. Balın bileşiminde karşılaşılan en yaygın flavonoid ve fenollü maddeler elajik asit, galik asit, benzoik asit, sinamik asit, ferulik asit, klorojenik asit, kafeik asit, kumarik asit, mirisetin ve buna benzer moleküllerdir.

Balın Faydaları Saymakla Bitmiyor

Son 20 yıldır devam eden araştırmalar balın insan vücudunda mide koruyucu, antioksidan, tansiyon düşürücü, mikrop öldürücü, mantar önleyici, bağışıklık sistemini güçlendirici, yaraları iyileştirici ve tümör önleyici etkilerinin olduğunu gösteriyor. Balın nootropik ve nörofarmakolojik etkileri hakkında yayınlanan araştırma sayısı az olmasına rağmen geleneksel tıptaki kullanım alanlarına ve etkilerine bakarak balın faydaları ile ilgili fikir edinilebilir. Örneğin, Hindistan’da ömrü uzatmak, hafıza, zekâ, yoğunlaşma ve fiziksel gücü arttırmak için uygulanan Ayurveda tıbbında bal en önemli bileşenlerden biridir.

Balın faydaları arasında tüm merkezi sinir sisteminin oluşması ve gelişimine yardım etmesi, özellikle yeni doğan bebeklerde ve okul öncesi çocuklarda hafıza ve birçok bilişsel işlevin gelişimi yer alıyor. Fareler üstünde yapılan bir araştırmada 2 aylık farelerin normal beslenme programlarına ilave edilen balın onların beyin işlevlerinin bir yıldan fazla bir süre boyunca bal takviyesi almayan farelerden daha iyi olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca bal desteği alan farelerde daha az endişe gözlenirken, konumsal hafızaları da bal desteği almayan farelerden çok daha iyiydi.

Alzheimer Hastalığı Gibi Rahatsızlıkları Engelliyor

Önceki çalışmalarla tutarlı olarak elde edilen bazı deney sonuçlarında da uzun süreli bal tüketiminin beyin dokusunda lipid oksitlenmesini önemli ölçüde azalttığı görülüyor. Balın faydaları içindeki çeşitli polifenol ve flavonoidlerin antioksidan etkisi sayesinde gerçekleşiyor. Bu moleküller beyinde oksidatif stresle mücadelede önemli bir rol oynuyor. Serbest radikal aracılığıyla gerçekleşen moleküler yıkımı engellemede beynin savunma sistemine büyük destek oluyor. Antioksidan ve serbest radikaller arasında devam eden moleküler savaşta eğer serbest radikallerin üstünlüğü söz konusu olursa doku tahribatı artıp yaşlanma süreci hızlanabiliyor. Ayrıca Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı gibi nörodejeneratif rahatsızlıklarda da hücrelerde serbest radikal temelli oksidatif stres kanıtlarına ulaşılmıştır.

Bilişsel İşlevleri Güçlendiriyor

Balın faydaları sadece nöronlar ile sınırlı kalmıyor. Ayrıca başka beyin hücre tipi olan gliyal hücreler de balın varlığında normalden farklı bir tepki veriyorlar. Bal farelerde kan yetersizliğine bağlı doku hasarında beyin hücrelerini koruyucu etki gösteriyor. Dahası bal mikrogliyal hücreleri harekete geçirerek kan yetersizliğine bağlı gelişen nöroinflammasyonun etkilerini de azaltabiliyor. Nöroinflamasyon nöronların çeşitli zararlı patojen maddelere karşı verdikleri tepkilerdir. Nöroinflamasyonun en bilinen sonuçları arasında MS (multipl skleroz) ve ALS (amyotrofik lateral skleroz) rahatsızlıkları gelir. Balın faydaları konusunda değinebileceğimiz bir diğer alan da kan yetersizliğine bağlı gelişen bilişsel işlev hasarlarıdır. Nöroinflamasyondan kaynaklanan mikrogliyal ve/veya astrosit hücrelerinin zarar görmesiyle ortaya çıkan bilişsel işlev hasarları bal tüketimiyle önemli ölçüde azaltılabilmektedir.

Hazırlayan: Çağlayan Taybaş

Kaynaklar
  1. Olaitan, P. B., Adeleke, O. E., & Ola, I. O. (2007). Honey: a reservoir for microorganisms and an inhibitory agent for microbes. African Health Sciences, 7, 159–165. doi:10.5555/afhs.2007.7.3.159
  2. Lusby, P. E., Coombes, A., & Wilkinson, J. M. (2002). Honey: a potent agent for wound healing? Journal of Wound, Ostomy, and Continence Nursing : Official Publication of The Wound, Ostomy and Continence Nurses Society / WOCN, 29, 295–300. doi:10.1067/mjw.2002.129073
  3. Medical uses of honey. (2013).http://www.honeywonders.com/honeyandhealth.html.
  4. El-sound, N. H. A. (2012). Honey between traditional uses and recent medicine.Macedonian Journal of Medical Sciences, 5, 205–214. doi:10.3889/MJMS.1857-5773.2012.0213
  5. E. Manyi-Loh, A. M. Clarke, andR. N. Ndip. (2011). An overview of honey: therapeutic properties and contribution in nutrition and human health. African Journal ofMicrobiology Research, vol. 5, no. 8, pp. 844–852
  6. Bogdanov, S., Jurendic, T., Sieber, R., & Gallmann, P. (2008). Honey for nutrition and health: a review. Journal of the American College of Nutrition, 27, 677–689. doi:10.1542/peds.2004-2462
  7. American Apitherapy Society. About Apitherapy. http://www.apitherapy.org/about-apitherapy/products-of-the-hive-2/honey.
  8. W. White, Composition of American Honeys, Agricultural Research Service, Washington, DC, USA, 1962.
  9. White, J. W. (1980). Detection of honey adulteration by carbohydrage analysis. Journal – Association of Official Analytical Chemists, 63, 11–18.
  10. Islam, M. A., Islam, M. N., Moniruzzaman, M., Mottalib, M. A., Sulaiman, S. A., Gan, S. H., & Khalil, M. I. (2012). Physicochemical and antioxidant properties of Bangladeshi honeys stored for more than one year. BMC Complementary and Alternative Medicine. doi:10.1186/1472-6882-12-177
  11. Sato and G. Miyata. (2000). The nutraceutical benefit, part III: honey. Nutrition. vol. 16, no. 6, pp. 468–469
  12. Doner, L. W. (1977). The sugars of honey–a review. Journal of the Science of Food and Agriculture, 28, 443–456.
  13. Mato, I., Huidobro, J. F., Simal-Lozano, J., & Sancho, M. T. (2003). Significance of nonaromatic organic acids in honey. Journal of Food Protection, 66, 2371–2376.

Çağlayan Taybaş

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunuyum. Şu an klinik araştırma sektöründe çalışıyorum. Bilimsel araştırmaların yanında başlıca hobilerim satranç, bisiklet sürmek, pilates ve latin dansları oldu. Mezun olduktan sonra askere gitmeden önce sinirbilim.org'u kurdum. Şu an iş ve özel hayatım çok yoğun olduğu için eskisi gibi yazamıyorum. Bana herhangi bir soru sormak isteyen varsa c.taybas@gmail.com'a mail atabilirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir