Fetal Programlama Nedir?

Fetal Programlama Nedir?

Beslenmenin daha yeni yeni konuşulmaya başlanan bir alanına göz atın. Fetal Programlama. Aslında, annenin beslenme eksikliğinin bebekte belli tür hastalıklara yol açabileceğini kestirebiliyoruz. Fakat bu işin bu kadar derinleşeceğini kim bilebilirdi?

Gelişimin kritik ve hassas noktasında (embriyogenez ve fetüs oluşumu aşamalarında) ortaya çıkan çevresel bir uyarı (diyet, çevresel toksin) ya da metabolik bir travmaya (doku hasarı) bağlı olarak organizmanın yapı ve işlevlerinde kalıcı yanıt oluşumudur. Bize aslında yetişkin hastalıklarının çok daha öncesinde, anne karnındayken programlanabiliyor olduğunu gösterir.

Bunu tanımlayan ilk kişi Dr. Barker’dır. Bu yüzden ‘Barker Hipotezi’ olarak da tanımlanabiliyor. Prenatal (doğum öncesi)- postnatal çevre dengesizliği (mismatch); anne karnındaki yoksunluğun postnatal (doğum sonrası) dönemde devam etmemesi, bebeğin artık beslenmeye başlamış olması ve buna bağlı olarak doku kültüründe, metabolizmada, homeostatik yolakta, nöroendokrin akslarda, iştahta birtakım adaptasyonlar geçirir ve yetişkinlikte hastalık riski artar.

Fetal Programlama Nasıl Oluyor?

Normalde plasenta fetüsü, annedeki kortizol miktarından-dalgalanmalarından korur iken, eğer anne bir sebepten dolayı ‘maternal stres’e maruz kalırsa; kortizol geçişi hızlanır. Fetüs buna karşı korunamaz. Buradaki stresin en temel sebeplerinden biri annenin yetersiz beslenmesidir. Fetüs, yüksek kortizole maruz kalırsa, HPA aksı ile glikoneogenez ve lipogenez artar, hızlanır. Çünkü vücutta katabolik bir durum vardır; bu döngünün yoğunlaştırılması ile programlanmış hücre ölümleri, organlarda dejenerasyon ve fonksiyonlarında azalma görülür.

Tarihten Biliyoruz

1911-1945 yılları arasında savaşlar boyunca doğan bebeklerin ileriki yaşamlarında buna maruz kaldıkları görülmüş. Özellikle 1944 yılında, Nazilerin besin kaynaklarının büyük bölümünü Yahudilerden uzaklaştırmış olması ve bunun üzerine büyüyen nesil de bir örnektir.

‘Hollanda Açlık Kışı’ 6 aylık yaşanan bir kıtlık süresidir. Bu süreçte anneler günde 400-800 kkal arasında beslenebilmişlerdir ki bir gebenin alması gereken enerji miktarı en az 1800 kkal’dir. Doğan bebeklerin doğum ağırlıkları azalmış ve bu azalma 3 nesil boyunca devam etmiş. Ayrıca bu çocuklara bakıldığında, şizofreni riski artmış.

Hayatımız boyunca epigenetik değişikliklere duyarlıyız fakat fetüs daha da duyarlıdır.

Hazırlayan: İrem Yakışıklı

Kaynaklar
  1. Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Öğrenci Kolokyumu, Fetal Programlama, Yrd. Doç. Dr. Sinem METİN
  2. http://www.pnas.org/content/107/39/16757.full

İrem Yakışıklı

Merhaba! Ben İrem Yakışıklı. Diyetisyenim. Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünden mezun olduktan sonra kendi üniversitemde yüksek lisansa başladım; hala devam ediyorum. Anadolu Üniversitesi’nde ‘Yaşlı Bakımı’ bölümü (açık öğretim) okuyorum. Beslenme ve diyet alanı dışında, psikoloji, nörolojik hastalıklar – özellikle Alzheimer ve Parkinson Hastalığı, beyin – bağırsak aksı, sürdürülebilir beslenme gibi ana konular üzerinde yoğunlaşsam da bunlar dışında birçok farklı konuda yazılar okuyorum. Danışanlarıma bakarken, bir yandan da Türkiye’nin ilk ve tek bilimsel diyetisyen dergisi Dytmag’de yazı işleri sorumlusu olarak çalışıyorum. Diyetisyen Nihal Tunçer’in 2015’de diyetisyenlere sunduğu bu hizmete ben de 2018’den beri destek veriyorum. Kitap okumayı seviyorum. İtalyanca öğrenmeye çalışıyorum. Bunlar dışında, edebiyatı, felsefeyi, sanatı ve müziği elimden geldiğince hayatıma dâhil etmeye çalışıyorum; kendi mesleğimle çaprazlamayı seviyorum. Beslenme ile ilgili yazılarımı, instagram’da @nutrydp hesabında, Hollanda’daki bir arkadaşımla beraber paylaşıyorum. - Danışmanlık & her türlü soru veya bilgi için; iremyak@gmail.com - Dytmag hakkında bilgi almak için; diyetisyenmagazindergisi@gmail.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir