İlk Gece Etkisi – İlk Kez Kaldığınız Bir Yerde Neden Gözünüze Uyku Girmez?

Halk arasında “yerini yadırgamak” olarak tabir edilen durumu yaşamayan yoktur. Özellikle de misafirliğe gittiğiniz bir yerde mutlaka başınıza gelmiştir. Alışkın olmadığınız bir ortamda kaldığınız o ilk gece deyim yerindeyse sabahı zor edersiniz. Koyunları saymak da dâhil size çocukluğunuzda öğretilen tüm yöntemleri denersiniz ama yine de uykuya dalmayı bir türlü başaramazsınız. Göz kapaklarınız sanki yer çekiminin olmadığı bir dünyada yaşıyormuş gibi davranır. Yatakta bir sağa bir sola dönersiniz ama nafile… Sonunda kendinizi yine tavanı seyrederken bulursunuz. Yabancısı olduğunuz bu yerde neyle karşılaşacağınızı bilememenin sebep olduğu bir tedirginlik hali vardır üzerinizde. Her türlü tehdit ve tehlikeye açık olmanın verdiği savunmasızlığı iliklerinize kadar hissedersiniz. Sanki kaynağını bilmediğiniz bir ses kulağınıza eğilip, “Uyuduğun takdirde başına geleceklerden sen sorumlusun!” diye fısıldıyordur. Bu ses beyninizin içinde tüm şiddetiyle yankılansa da gecenin ilerleyen saatlerine doğru bir şekilde uyumayı başarırsınız. En azından dışardan bakan biri uyuduğunuzu düşünür. Peki, gerçekten öyle midir?
Sizi nelerin beklediğini bilmediğiniz bir ortamda kendi güvenli yatağınızda olduğu gibi mışıl mışıl uyumanız mümkün müdür? Son dönemde bilim dünyasından tam da bu soruya yanıt veren ezber bozucu nitelikte bir açıklama geldi. Buna göre, ilk defa kaldığınız bir yerde bedeniniz uyuyormuş gibi gözükse de beyniniz için aynı şey söz konusu değil. Zira uyurken sizi dışardan gelebilecek tehlikelerden koruma işini birinin üstlenmesi gerekiyor. Beyniniz de tüm anaçlığıyla bu görevi yerine getirmek üzere programlanmış durumda. Tıp literatüründe “İlk Gece Etkisi” olarak bilinen bu durum, beynin işleyişiyle ilgili harika bir gerçeği de gözler önüne seriyor.
İlk Gece Etkisi: Uykusuzluk Hiç Bu Kadar Değerli Olmamıştı…
Bilmediğiniz, yabancısı olduğunuz bir ortamda uykunuzun bölünmesine, ilk gece etkisi” denir. İlk gece etkisinin iki beyin yarımküresinden birinin kısmi olarak uyanık tutulmasının bir sonucu olduğu düşünülüyor. Uyanık yarım küre, bilmediğiniz bu çevreyi uyku esnasında gözetlemekten sorumlu. Böylece beyniniz siz uyurken bile olası çevresel uyaranları algılayabiliyor. Eğer ortada kuşkulu bir durumun varlığını hissederse sizi uykunuzdan uyandırıyor. Bu açıdan bakınca, ilk defa kaldığınız bir yerde uykunuzun bölünmesinin sadece negatif etkileri olduğunu söyleyebilir misiniz? Yaşadığınız uykusuzluk yüzünden muhtemelen ertesi gün elinizdeki kitabın 10. sayfasını 10 kere okumak zorunda kalacaksınız. Belki de aylarca üzerinde çalıştığınız çok önemli bir projenin sunumunu yaptığınız esnada o sihirli sözcükler bir türlü dilinizin ucuna gelmeyecek ve siz bir çuval inciri berbat edeceksiniz. Ancak beyninizin geliştirdiği bu koruyucu mekanizma sayesinde bilmediğiniz bir ortamda hayatta kalmayı başaracaksınız.
İnsanlarda ilk gece etkisi henüz birkaç yıl önce ortaya konmuş olsa da doğadaki bazı canlı türlerinde buna benzer bir mekanizmanın olduğu zaten biliniyordu. Örneğin; yunus ve balina gibi denizde yaşayan memelilerin beyin yarımkürelerinin sırayla uyuduğunu ortaya koyan araştırmalar var. Buna göre, yunusların sağ yarımküresi uyurken sol yarımküre uyanık tutuluyor. Ardından sağ yarımküre nöbeti sol yarımküreden devralıyor. Böylece bu canlılar kendileri için risk teşkil edecek durumlara karşı sürekli tetikte bekliyorlar. Bu şekilde de batma ve boğulma gibi tehlikelerden korunmuş oluyorlar.
Siz Uyurken Sol Yarımküreniz Nöbet Tutuyor
Bir yandan uyurken bir yandan da hayatına devam etme fikri kulağa çılgınca geliyor. Masako Tamaki ve arkadaşlarının 2016 yılında yaptıkları çalışmanın sonuçları, bu fikrin aslında gerçeğin ta kendisi olduğunu ortaya koydu. Çalışma, genç ve sağlıklı 35 katılımcı üzerinde gerçekleştirildi. Katılımcıların ardışık iki günlük non-REM ve REM uykusu EEG yöntemiyle kayıt altına alındı. EEG ile kombine olarak Magnetoensefalografi (MEG) ve fonksiyonel MRI gibi görüntüleme yöntemleri de kullanıldı. Ekip, özellikle de non-REM uykusu esnasında beyindeki dalga faaliyetine odaklandı. Çünkü non-REM uykusunun 3. ve 4. evreleri “derin uyku” olarak adlandırılan periyottur. Bu evrede EEG’de yavaş dalga faaliyeti (1-4 Hz) söz konusudur ve bu dalga derin uykunun karakteristik özelliğidir.
Çalışmadaki amaç, iki beyin yarımküresi arasında yavaş dalga faaliyeti bakımından fark olup olmadığını incelemekti. Veriler, sağ ve sol yarımküre arasındaki asimetriyi gözler önüne seriyordu. Ancak bu asimetri sadece non-REM uykusu (derin uyku) esnasında geçerliydi. Buna göre, uyku kayıtlarının alındığı 1. günde derin uyku esnasında sol yarımküredeki yavaş dalga faaliyeti sağ yarımküreye göre daha düşüktü. Ancak bu asimetri beynin belirli bölgeleriyle sınırlıydı. Yani tüm sinir ağları bu yabancı ortama aynı şekilde tepki vermemişti. İki yarımküre arasındaki asimetri özellikle de olağan durum ağında (Default Mode Network, DMN) daha belirgindi. Olağan durum ağı işlevsel önemi hakkında henüz net bir bilgimiz yok. Olağan durum ağı aslında beyin hiçbir işle meşgul olmadığında aktifleşir. Meditasyon gibi uygulamalarda çok önemli bir yere sahiptir. An itibariyle bu ağın derin uyku esnasında daha aktif olduğunu biliyoruz. EEG’deki yavaş dalga faaliyeti buradaki nöronlarda daha belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özetle, sol yarımküredeki olağan durum ağında izlenen yavaş dalga faaliyetinin büyüklüğü sağdakine göre daha düşük bulunmuştu. Yani sağ yarımküre güzel bir uyku çekerken sol yarımküre bu yeni ortam için tetikte olmayı uygun görmüştü. Sol yarımkürenin uyanık olması uyku derinliğinin azalmasına neden oluyordu. Yabancı bir yerde uykunun daha hafif olmasının nedeni tam olarak buydu. Üstelik iki yarımküre arasındaki asimetri ne kadar belirginse uykuya dalma işi o kadar gecikiyordu. Ancak bu yanıtlar sadece ilk günkü derin uyku esnasında ortaya çıkmıştı. İkinci gün itibariyle sol yarımküre güvenli sularda yüzdüğüne ikna olmuş olacak ki, nöbet tutmayı kesmiş ve kendini uykunun sıcak kollarına bırakmayı tercih etmişti.
Sol Yarımküre Sadece Alışılmışın Dışındaki Uyaranlara Tepki Veriyor
Bu çalışmadaki veriler yeni araştırma sorularını da beraberinde getirmişti. Acaba derin uyku esnasında iki yarımkürenin dış uyaranlara verdikleri tepkinin büyüklüğü farklı mı olacaktı? Uyanık olan sol yarımkürenin daha büyük tepki vermesini beklemek kulağa mantıklı geliyordu. Bu amaçla aynı ekip farklı katılımcılar üzerinde yeni bir çalışma daha gerçekleştirdi. Buna göre derin uyku esnasındaki bireylere tek bir kulaktan bip sesleri dinletildi. Sesler iki farklı şekilde sunuluyordu. Bunlardan biri standart bip sesiyken diğeri alışılmışın dışındaki bip sesleriydi. Buna göre, ilk gün sol yarımküre alışılmışın dışındaki bip seslerine sağ yarımküreden daha büyük tepki vermişti. İkinci gün ise bu tepkinin büyüklüğü azalmıştı. Standart bip sesleri ise ne sol ne de sağ yarımküre tarafından kâle alınmıştı. Üstelik bu seslere verilen tepki bakımından ilk ve ikinci gün arasında da fark yoktu. Sonuç olarak, sol yarımkürenin iki farklı bip sesine verdiği yanıtlar da farklı olmuştu. Sadece alışılmışın dışındaki uyaranlar sol yarımküredeki uyarılmışlık halini tetikleyebilmişti.
İşler bu raddeye gelmişken çalışmayı burada sonlandırmak olmazdı. Aksi takdirde bilim dünyası bu çalışmanın eksik bir yönü olduğunu iddia edecekti. O da seslerin sadece tek bir kulaktan verilmiş olmasıydı. Çünkü sesler hangi kulaktan verilirse onun karşı tarafındaki yarımkürenin uyarılmışlığı değerlendiriliyordu. Yani sesler sağ kulaktan verildiğinde tepkisi ölçülen yer sol yarımküreydi. Eleştiri oklarının hedefi olmak istemeyen araştırmacılar bu sefer sesleri her iki kulaktan da dinlettiler. Ancak bu sefer standart bip seslerine yer vermediler. Buna göre, alışılmışın dışındaki bip sesleri sağ kulaktan verildiğinde ilk gün meydana gelen uyarılmışlık toplam uyarılmışlığın yaklaşık %80’ini oluşturuyordu. İkinci gün ise bu oran belirgin şekilde azalmıştı. Görünen o ki ikinci gün sol yarımkürenin baskınlığı ortadan kalkmıştı.
İlk Gece Etkisi Gerçekten Koruyucu mu?
Tamaki ve arkadaşlarının ele aldığı bir başka parametre ise tepki hızıydı. Eğer ilk gece etkisi gerçekten koruyucu bir mekanizma ise katılımcıların dış uyaranlara verdikleri tepkinin hızına bakarak bunu görebilirlerdi. Bu durumda sol yarımküre standart olmayan bip seslerini duyduğunda ilk gün ikinci güne nazaran daha hızlı tepki vermeliydi. Yani katılımcılar bilmedikleri bir uyarana maruz kaldıklarında daha hızlı uyanmalıydılar. Sonuçlar tam da bekledikleri gibi gelmişti. Üstelik iki yarımküre arasındaki asimetri ne kadar belirginse katılımcılar o kadar hızlı uyanmışlardı.
Bu çalışmayla birlikte ilk gece etkisinin gerçekten koruyucu bir mekanizma olduğu ortaya konmuş oldu. Aşina olmadığınız bir çevrede karşınıza çıkabilecek potansiyel tehlikelerden korunmayı sol yarımkürenizdeki olağan durum ağına borçlusunuz. Normalde uyku esnasında beyindeki işlevsel bağlantıların çoğu ortadan kalkar ama DMN uyku esnasında kendini tamamen kapatmaz sadece bağlantılarında azalma meydana gelir.
İlk gece etkisinde muhafızlık görevini neden sağ değil de sol yarımkürenin üstlendiği ise akılları kurcalayan bir başka konu. Bu durum, DMN ile diğer bölgeler arasındaki işlevsel bağlantıların solda sağa göre daha güçlü olmasından kaynaklanıyor olabilir. DMN’nin diğer bölgelerle olan güçlü bağlantılarının gece çevreyi gözetlemede ve risk etkenlerine karşı gösterilen hızlı tepkide önemli olduğu düşünülüyor. Ancak bu işi tek başına yaptığını kesin olarak söyleyemeyiz. Belki de bu görevi yerine getirirken subkortikal devrelerle koordine çalışıyordur. Bu belirsizliğin giderilmesi ancak daha fazla çalışmayla mümkün olacaktır.
Hazırlayan: Nilüfer Zengin
Kaynaklar
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4864126/
Scientific American. How Do Whales and Dolphins Sleep Without Drowning?