Makaleler

İmmünoterapi – Kanser Tedavisinde Çığır Açıcı Bir Yöntem

Kansere karşı kemoterapötik (kimyasal temelli) ve radyolojik (ışın temelli) tedavi yöntemlerinin gerek insan vücudunda yol açtığı zarar gerek maliyetinin yüksek oluşu bilim insanlarının daha etkili, daha az vücuda zarar veren bir tedavi geliştirme ihtiyacı hissetmelerine neden olmuştur. Tam bu noktada immünoterapi bilim dünyasında bir dönüm noktası yaratmış, kanser, astım alerji ve kronik bazı enfeksiyonlara karşı bireylere kendi bağışıklık sistemlerini kullanarak savaşma fırsatı sunmuştur.

İmmünoterapi Nedir?

Bireyin kendisine ait bağışıklık sistemi elemanlarını (antikor gibi proteinleri veya lenfosit, doğal öldürücü hücreler, makrofajlar gibi bağışıklık sistemi hücrelerini) kullanarak kanser, astım alerji ve kronik belli başlı enfeksiyonlara karşı uygulanan tedavi yöntemine immünoterapi denir. Temel amaç, immün sistemin hedef gösterilen hastalık etkenine saldırıp yok etmesini sağlamaktır. Bazı vakalarda tek başına tam verim gösterirken, bazı vakalarda diğer tedavi yöntemleri ile kullanılması gerekir. Tümör oluşum sürecinin sonunda eğer immün (bağışıklık) sistem birtakım mekanizmalar tarafından susturulursa tümör hücreleri kontrolsüz üremeye devam eder ve kanser oluşur. İmmünoterapi, burada olduğu gibi immün sistemin susturulduğu veya yetersiz kaldığı durumlarda yeniden faaliyete geçirmeyi temelde hedefler.

Kanser Oluşumunun Moleküler Mekanizması

Normal şartlarda sağlıklı bireylerin vücut hücreleri kontrol altında bölünür, büyür, olgunlaşır ve birbirlerine sıkı bağlanıp dokuları meydana getirirler. Bu üremedeki kontrolü hücrede proto-onkogenler sağlamaktadır. Proto-onkogenlerde meydana gelebilecek rastgele bir mutasyon (nokta mutasyonu, gen amplifikasyonu, delesyon gibi moleküler mekanizmalar sonucu oluşabilir) bu genlerin onkogenlere dönüşmesine neden olabilir. Onkogenler ise mutasyon sonucu işlevi kontrol dışına çıkmış, kontrolsüz üremeye neden olan genlerdir. Vücut hücrelerimizde üremenin kontrolünü sağlayan bir diğer gen tipi ise anti-onkogenlerdir (tümör baskılayıcı genler). Anti-onkogenler, hücre bölünmesini azaltıcı veya geciktirici etki göstererek kontrolü sağlar. Bu genlerin faaliyetinin durması kanseri meydana getirir.

Tümör Hücrelerine Karşı Bağışıklık Sistemi Yanıtı

Vücudumuza giren hastalık etkenlerinden birini diğerinden ayırt edebilen özgül bağışıklık sistemi, tümör hücrelerine karşı bir cevap oluşturamayabilir. Çünkü bu savunma tipi kendinden olmayanı tanıma özelliği ile hastalık etkenlerine karşı yanıt oluşturur. Oysa tümör hücreleri kendi vücut hücrelerimiz olduğundan diğer hücrelerimizle çok az farklılık gösterirler ve bu nedenle T hücreleri faaliyete geçemez. Buna karşın vücudumuz tümör hücrelerine karşı farklı mekanizmalar geliştirmiştir.

Bağışıklık sistemimizin fagositoz yapan hücrelerinden antijen sunan hücre tarafından parçalanan tümör hücrelerine ait antijenler (MHC1 ve CD8+) T hücrelerine sunulursa sonucunda T lenfositler harekete geçip tümör hücrelerini programlanmış hücre ölümüne (apoptoz) götürür veya doğrudan sindirir. Bu nedenle T lenfositler kanserde çok önemli bir yere sahiptir. T lenfositler dışında makrofajların, doğal öldürücü hücrelerin, dendritik hücrelerin ve B lenfositlerin çeşitli yollarla aktive edilmesiyle de tümörler alt edilebilir.

Kanserde Kullanılan İmmünoterapi Çeşitleri

Kanserin gerçekleştiği organ ve doku tipine göre değişmekle beraber temelde üç tip immünoterapi yöntemi kanserde tedavi olarak uygulanmaktadır. Bunlardan en umut vadeden ve en çok tercih edileni monoklonal antikor tedavisidir. Monoklonal antikorlar yalnızca bir epitopa (antijen ve antikorların bağlanma bölgesi) karşı cevap oluştururlar. Yani belirli bir antijene bağlanırlar. İmmünoterapide kullanılan monoklonal antikorlar kanserli hücrelerin yüzeylerine bağlanarak bağışıklık sistemi hücrelerini çağırıp kanserli hücreleri yok eder.

Bir diğer kanserde immünoterapi yöntemi ise bağışıklık sistemi kontrol inhibitörleridir. Bağışıklık sistemi kontrol inhibitörleri bağışıklık sisteminin tümör hücrelerine saldırmasını engelleyen mekanizmaları non-spesifik (özgül olmayan) antijenlere bağlanarak ortadan kaldırır. Cilt, akciğer ve baş-boyun kanser tiplerinde uygulanmıştır. Son olarak günümüzde artan enfekte vakalar sebebiyle onkogenik virüslerin neden olduğu kanser tiplerine karşı geliştirilen kanser aşısı hakkında bahsedelim. Normal aşılar, immün sisteme hastalığı tanıtıp virüsü yenmeyi hedefler. Ancak kanser aşıları virüse karşı değil tümör hücrelerine karşı immün sistemi harekete geçirip yok etmeyi hedefler. HPV (Human Papilloma Virus) ve Hepatit B virüsü için geliştirilen aşılar kanser aşılarına örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak; immünoterapi sağlık alanında büyük gelişmelere zemin hazırladığından, kemoterapi ve radyoterapi gibi kanserde kullanılan yan etkileri ağır tedavi yöntemlerini geride bırakması beklenmektedir.

Hazırlayan: Ferhat Osman Daşdemir

Kaynaklar

Abbas AK, Lichtman AH, Pillai S, Cellular and Molecular Immunology, Saunders 2013.

GÖNÜL ASLAN, Tümör İmmünolojisi, Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 2010.

Ahmet Anıl Özlük, Merve Güner Oytun, Damla Günenç, Kanser İmmünoterapisi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, FNG & Bilim Tıp Transplantasyon dergisi 2017;2(1) : 21-23, 2017.


Ferhat Osman Daşdemir

İmmünoloji, nöroimmünoloji, kanser ve moleküler genetik alanlarına ilgi duyuyor ve bu dallarda araştırmalar yapıyorum. Kendimi geliştirmek adına İstanbul Üniversitesi Aziz Sancar Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü İmmünoloji Anabilim dalı altında staj görevi, klinik rutin çalışmalar yaptım, aynı zamanda makale çalışmaları yaptım. Bunun dışında müziğe, eğitim bilimlerine ilgi duyuyorum. Bana sormak istediğiniz herhangi bir şey varsa dasdemirferhat99@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir