Işığın Beyin İçin Önemi ve İşlevi
Binlerce yıldır gezegenimizde canlılığın devam etmesinde çok önemli rol oynayan ışık hayatımızı çeşitli şekillerde etkilemektedir. Başta fotosentez olmak üzere ışık en basit bitkilerde karbonhidrat oluşumunu tetiklerken insan fizyolojisi üzerinde biyolojik saati düzenleme, uyku uyanıklık süreçlerini ayarlama ve D vitamini üretme gibi birçok hayati işlevde görev alır.
Son yıllarda yapılan araştırmalar ışığa hassas göz hücrelerinin sadece görme süreçlerinde aynı zamanda duygu ve öğrenme süreçlerinde de görev aldığını ve beynin bu merkezlerine doğrudan sinyal gönderdiğini gösteriyor. Yüzyıllardan beri ışığın odaklanma, rahatlama ve meditasyon için kullanıldığını biliyorduk ancak nörofizyolojik bulguların izinde ışık artık klinik bir tedavi yöntemi olmaya aday gözüküyor. Aslında güneş ışığı belirli bir süreden sonra vücudumuzdaki belirli kimyasal maddeleri uyararak uyuşturucu etkisine benzer bir aşırı rahatlamaya sebep olabiliyor.
Işığın göze girmesiyle gözde bulunan hücrelerin ürettiği opsin adlı proteinler ışığı emerler ve fotonların emilen enerjisi hücrede bir elektrik akımına neden olur. Oluşan bu elektrik akımları nöronlar vasıtasıyla beyne aktarılır ve melatonin üretimi gibi çeşitli metabolik faaliyetin düzenlenmesini etkiler.
Işığın Ruh Hali ve Davranışlar Üzerinde Etkisi Vardır
İnsan vücudunda gözde bulunan ancak görme sistemiyle hiç alakası bulunmayan hücre grupları da mevcuttur. Bu hücrelere genel olarak ışığa duyarlı retinal gangliyon hücreleri denmektedir. Görme sistemi yerine davranışlar üzerinde etki eden bu hücrelerin en az 5 farklı alt grubu bulunmakla beraber bilişsel işlevler, ruh hali ve davranışta çok önemli görevlere sahiptir. Çok karmaşık nöral ağlara sahip olan bu hücre gruplarının tam işlev mekanizması henüz keşfedilememiştir.
Işığa duyarlı retinal gangliyon hücrelerinin M1 grubu suprakiazmatik nükleusa sinyal göndererek vücudun biyolojik saatini düzenlemede görev alır. Diğer alt gruplar ise sirkadyen ritimleri, uyku, tetikte olma, ruh hali gibi çok geniş bir yelpazede beynin çeşitli bölgelerine sinyal göndermektedir.
Işığın Miktarı Değişirse Uyku Kalitesi Bozulabilir
Gün içinde alınan ışık miktarı değişirse bu durum uyku düzenini ve kalitesini etkileyebilir. Özellikle gündüzlerin kısa olduğu kış günlerinde gece vardiyasında çalışanlar bu durumda ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşabilirler. Depresyon ve algıda bozukluk gibi rahatsızlıklar oluşabilir.
Işığın gün içindeki etkilerini kısaca özetlersek, günün ilk ışıklarıyla beraber vücutta melatonin üretimi durmaya başlar. Kan basıncı artar, bağırsak hareketleri hızlanır, vücut artık uykudan çıkmaya hazırlanır. Işığın en fazla emildiği öğle saatlerinde dolaşım sistemi en yüksek verimliliğine ulaşır, bu saatlerde kas gücü olarak da vücut performansının zirvesindedir. Akşam saatlerinde bağırsak hareketleri yavaşlamaya başlar ve beraberinde orantılı olarak melatonin üretimi hızlanır. Işığın en az olduğu saatler olan gece süresince bağırsak hareketleri daha fazla baskılanır ve yavaşlatılır. Bu saatlerde melatonin seviyesinin iyice artmasıyla uyku süreci başlar.
Işık sirkadyen ritmini, biyolojik saati ve çeşitli fizyolojik süreçleri düzenlemede tek etken değildir ama varlığı mutlaka gereklidir. Uyku – uyanıklık sürecinin düzenlenmesinden öğrenmeye kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteren ışık vücudun neredeyse tüm metabolik olaylarında görev almaktadır. Işığın beyin ve vücut üzerindeki etkileri daha fazla aydınlatıldıkça klinik ortamda bize çok faydalar sağlayacaktır. Çeşitli dalga boylarındaki ışıkları kullanarak tedavi mümkün olabilecek ve sağlıklı bireylerde de birçok uygulama alanı doğacaktır.
Hazırlayan: Çağlayan Taybaş
Kaynaklar
- http://jonlieffmd.com/blog/light-in-the-brain
- Ezio Rosato. 2007. Circadian Rhythms Methods and Protocols. Humana Yayınları