Makrofaj
İlk olarak 1884’te Elie Metchnikoff tarafından keşfedilen makrofajlar bir çeşit beyaz kan hücresidir. Bir makrofaj hücre kalıntılarını, yabancı maddeleri, mikropları, kanser hücrelerini ve yüzeyinde belirli proteinlere sahip olmayan her şeyi fagositozla yutup sindirebilir. Makrofajlar tüm vücutta sürekli devriye gezerler ve olası patojenleri yakalamaya çalışırlar. Ayrıca makrofajlar doğuştan gelen bağışıklık ve kazanılmış bağışıklık süreçlerinde de görev alırlar. Örneğin kazanılmış bağışıklıkta hafıza B ve T hücreleri tarafından oluşturulur ancak onlara antijeni sunan makrofajlardır.
Farklı Makrofaj Türleri Vardır
Makrofajlar belirli bir bölgede inflamasyonu artırıp bağışıklık sistemini uyarabilir ama inflamasyonu engelleyici rolleri de vardır. Kana sitokin salınımı yaparak bağışıklık sisteminin tepkilerini azaltabilir. İnflamasyonu artıran makrofaj tipi M1 makrofajlarıdır. İnflamasyonu azaltan ve doku tamirini tetikleyenler ise M2 makrofajlarıdır. M1 makrofajları arginin amino asitini metabolize edip öldürücü nitrik oksit üretirken, M2 maktofajları ornitin ile tamir işlevi görür.
Makrofajlar ilk olarak fagositoz yetenekleriyle ile keşfedilmiş ve ortaya konmuştur. Bu hücrelerin morfolojik özellikleri işlevsel etkinliklerine ve yerleştikleri dokulara uygun olarak çok çeşitlilik gösterir. Tripan mavisi ya da Çini mürekkebi gibi yaşamla bağdaşır boyalar hayvana enjekte edildiğinde söz konusu hücreler bu boylan tutarak sitoplazmaları içinde biriktirirler. Bunlar ışık mikroskobu ile granüller ve vaküoller şeklinde görülür.
Göç Edebilirler
Aktif pinositotik ve fagositik aktivitelerinin bir göstergesi olan girintili, çıkıntılı ve çentikli yüzeyler elektron mikroskobunda kolayca görülebilir. Genellikle iyi gelişmiş bir Golgi kompleksi, çok sayıda lizozom ve belirgin kaba endoplazma retikulumu bulunur. Makrofajlar, kökenini kemik iliğinden alan ve bölünerek dolaşımdaki monositleri oluşturan öncül hücrelerden alır (Yun. monos, tek + kytos, hücre). İkinci aşamada bu hücreler toplardamarların ve kılcal damarların duvarlarını aşarak, içinde olgunlaşıp makrofaj özelliklerini kazanacak oldukları bağ dokusuna göç ederler. Bu yüzden monositler ve makrofajlar olgunlaşmalarının farklı aşamalarında olan aynı hücrelerdir. Doku makrofajları gittikleri bölgede çoğalabilirler ve kendileri gibi birçok hücre oluştururlar.
Vücutta bir çok organa dağılmış olan makrofajlar mononükleer (tek çekirdekli) fagosit sistemi oluştururlar. Bunların yaşam süresi uzundur ve dokularda aylarca yaşayabilirler. Makrofajlar vücudun belirli bölgelerinde özel isimlerle anılır; örnek olarak, karaciğerdeki Kupffer hücreleri, merkezi sinir sistemindeki mikroglia hücreleri, derideki Langerhans hücreleri ve kemik dokusundaki osteoklastlar sayılabilir. Monositten makrofaja dönüşme sürecinde, protein sentezi ve hücre boyutu artar. Golgi kompleksinde ve lizozomların, mikrotübüllerin ve mikrofilamanların sayısında belirgin bir artış gözlenir. Makrofajın boyutu 10-30 mikrometre arasındadır. Genellikle merkezden uzakta yer alan oval ya da böbrek şekilli bir çekirdeği bulunur.
Vücudun Savunma Hücreleridir
Yeterli düzeyde uyarıları ile makrofajların boyutları büyüyebilir ve kümeler oluşturarak epitelioid hücreleri (epitel hücrelerine benzemeleri yüzünden bu isim verilir) meydana getirirler ya da çok çekirdekli dev hücreleri oluşturmak üzere birkaç tanesi birleşebilir. Her iki hücre tipi de yalnızca patolojik koşullarda ortaya çıkarlar. Makrofajlar savunma elemanları olarak davranır. Hücre artıklarını, hücre dışı sıvının anormal bileşenlerini, neoplazik hücreleri, bakterileri ve organizmaya giren yararsız elemanları yutar.
Makrofajlar aynı zamanda, antijenlerin kısmen sindirilmesi ve başka hücrelere sunulması işlemine katılan antijen sunan hücrelerdir. Antijen işleyen hücrelerin tipik örneği deri epidermisindeki, Langerhans hücresi olarak adlandırılan makrofajlardır. Makrofajlar, esas antijen sunan hücreler olmalarına karşın, belli koşullarda fibroblastlar, endotel hücreleri, astrositler, ve tiroid epitel hücreleri gibi başka pek çok hücre de bu işlevi gerçekleştirebilir. Makrofajlar, bakterilerin, virüslerin, mantarların ve metazoonların (ör. parazit solucanlar) oluşturduğu enfeksiyonlara karşı hücresel dirençte; tümörlere karşı hücresel dirençte; ve karaciğer dışı safra yapımında, demir ve yağ metabolizmasında ve yaşlanan alyuvarların parçalanmasında da görev alır.
Makrofaj Aktivitesi Enfeksiyon Esnasında Değişir
Makrofajlar enfeksiyon ya da yabancı maddelerin enjeksiyonu ile uyarıldıklarında, morfolojik özelliklerini ve metabolizmalarını değiştirir. Bu aşamadan sonra etkinleşmiş (aktive) makrofajlar olarak adlandırılırlar ve etkin olmadıkları dönemde taşımadıkları özellikler edinirler. Etkinleşmiş makrofajlar, fagositoz ve hücre içi sindirim yeteneklerindeki artmanın yanında, yüksek düzeyde metabolik ve lizozomal enzim aktivitesi sergilerler.
Fizyolojik gerileme işlemi sırasında hücre artıklarının ve hasar gören hücre dışı bileşenlerin ortadan kaldırılmasında da makrofajların önemli rolü vardır. Örneğin; gebelik sırasında boyutu büyüyen uterusun bazı dokuları doğumdan hemen sonra makrofajlar tarafından parçalanır. Makrofajlar aynı zamanda, savunma ve onarım işlevlerine katılan enzimler, (ör. kolajenaz) ve si- tokinler dahil, oldukça fazla nicelik ve çeşitlilik gösteren maddeleri yapan salgı hücreleridir ve tümör hücrelerinin öldürülmesi konusunda yüksek bir yetenek sergilerler.
Hazırlayan: Çağlayan Taybaş