Alıntılar

Umberto Eco

Umberto Eco

Umberto Eco Kuzey İtalya’nın Piemonte bölgesindeki Alessandria kentinde doğdu. Akademik kariyerini Torino ve Milano üniversitelerinde, Latin Amerika ve ABD’nin önde gelen üniversitelerinde sürdürdü. Bologna Üniversitesi’nde göstergebilim (semiotics) profesörlüğü yapmaktadır. Ayrıca Uluslararası Göstergebilim İncelemeleri Derneği’nin (lnternational Association for Semiotic Studies) genel sekreteridir. Felsefe, tarih ve estetik alanındaki çalışmalarıyla da ünlüdür. 1980’de yayımlanan ilk romanı Il nome delta rosa (“Gülün Adı”) geniş yankılar uyandırmış, gerek İtalya’da, gerek başka ülkelerde en çok satan kitap olmuş, birçok edebiyat ödülü kazanmıştır.

Umberto Eco ve Göstergebilim

Göstergebilim alanı içinde sayılabilecek çalışmaların kökeni hayli eskidir. Yüzyıllar boyu dilsel çözümlemelerde ya da dille ilgili düşüncelerde, göstergelerle ilgili görüşlere rastlanmıştır. Stoacılar ve Orta Çağ’ın skolastik filozoflarının ilgi alanları içinde anlam ve anlamlama sorunu önemli bir yer tutar. Bu çalışmalarda göstergebilimsel nitelikli gözlemler bulmak olasıdır. Ancak Orta Çağ’daki Anlamlama Biçimleri (De Modis Significandi) adını taşıyan çok sayıdaki yapıttan, 1690’da J.Lock’un An Essay Concerning Human Understanding (İnsan Anlayışı Üzerine Bir Deneme) ve 1764’te J.H.Lambert’in Neues Organon (“Yeni Organ on”) adlı yapıtlarına geçiş, göstergebilim açısından önemlidir. Bu iki felsefeci de göstergebilimi ilk kez nesnelerin anlaşılmasını ve bilgilerin iletişimini gerçekleştiren göstergeler öğretisi olarak semiotike terimiyle tanımlamışlardır. Gene de mantıkçı C.H.Peirce ve çağdaş dilbilimin kurucusu F. de Saussure’e gelinceye değin dil felsefesinin sınırları aşılamamıştır.

Göstergebilimin bağımsız bir bilim dalına dönüşmesini sağlayan Peirce’e göre mantık, göstergebilimin başka bir adıdır. Peirce mantıkla özdeşleştirdiği, tüm olguları kapsayan bu kurama semiotics adını vermiştir. Saussure’ün öngördüğü göstergebilim ise toplumsal ve dilbilimsel bir özelliğe sahiptir. Örneğin Peirce dildışı gösterge sistemlerinden hareket ederek dilin bu sistemler içindeki yerini saptamaya çalışırken, Saussure dilden yola çıkarak başka göstergelerin işleyişini inceleyebilecek bir bilim dalının kurulmasını önerir. Bu iki öncüden sonra göstergebilim çalışmaları onların önerileri temelinde, değişik doğrultularda gelişmiştir.

Her Kültürel Olgu Göstergebilim İçindedir

Günümüz göstergebilimcileri arasında seçkin bir yere sahip olan Umberto Eco, bu dalın alanını oldukça genişletmiştir. Ona göre, hayvanların bildirişimsel davranışlarını incelemekten (zoosemiotics), insanların tensel bildirişimi gibi başka anlamlama sistemlerinin çözümlenmesine (kinesics ve proxemics), koku alma göstergelerinden bir estetik kuramına ve retoriğe dek akla gelebilecek her türlü kültürel olgu göstergebilimin alanı içindedir. Umberto Eco’nun bu denli geniş bir alanı kapsamaya çalışan ilk yapıtı 1967′ de yazdığı Appunti per una semiologia delle comunicazioni visive’dir (“Bir Görsel Bildirişim Semiolojisi Üzerine Notlar”). Bir yıl sonra yayımlanan La struttura Assente (” Varolmayan Yapı”) adlı kitabında daha önce yazdıklarını kuramsal br temele oturtmaya çalışmıştır. Bu kitapta yapısalcılığın epistemolojik açıdan uzun bir incelemesi ve Eco’nun genel olarak göstergebilime yaklaşımı yer alır.

Bir Kitap Yazmak İstiyordu

Eco kuramsal bir göstergebilim kitabını doğrudan doğruya İngilizce olarak yazmak İstiyordu. Bu doğrultudaki çalışmalarını arkadaşı D.Osmond-Smith ile birlikte sürdürdü. 1975’te A Theory of Semiotics (“Bir Göstergebilim İncelemesi”) adlı kitabını yayımladı. 1976’da da bu kitaba dayanarak yazdığı Trattato di semiotica generale (“Genel Göstergebilim İncelemesi”) yayımlandı. Bir başyapıt sayılan bu kitabında Umberto Eco, “her anlamlama veya bildirişim olgusunu kapsayacak birleşik bir incelemenin kuramsal olanaklarını ve toplumsal işlevlerini” araştırmayı amaçlıyordu. Bu çerçeve içinde dört ana başlık altında a) Kültür olgusunun mantığı, b) Anlamlama ve bildirişim, c) Bir düzgüler (code) kuramı, d) Bir gösterge üretme kuramı adını verdiği alanları İnceledi. Eco’nun bu kitapta ele aldığı en önemli sorun, göstergebilimin özgül bir bilim dalı mı, yoksa henüz bir çerçeveye oturtulmamış ya da bir çerçeve içinde birleştirilememiş bir çalışma alanı mı olduğudur. Bu soruya olumlu yanıt verebilmek üzere yazdığı kitabı, baştaki düşüncesine uygun olarak göstergebilimin bir bilim dalı olduğu sonucuna vararak bitirir.

Eco’nun romanı il name della rosa 1980’de İtalya’da basıldığında aydın çevrelerde büyük ilgi gördü. Orta Çağ’ da geçen sürükleyici bir dedektif romanı görünümündeki bu yapıtta, zındıklardan Aristoteles’in Poetika’sına, şifalı otlardan Yalancı İsa konusuna dek birçok şeyi bulmak olasıdır. Eco’nun dile egemenliği nedeniyle bu roman çok değişik çevrelerden okuyucunun ilgisini uyandırmıştır.

Hazırlayan: Çağlayan Taybaş

Çağlayan Taybaş

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunuyum. Şu an klinik araştırma sektöründe çalışıyorum.Bilimsel araştırmaların yanında başlıca hobilerim satranç, bisiklet sürmek, pilates ve latin dansları oldu.Mezun olduktan sonra askere gitmeden önce sinirbilim.org'u kurdum. Şu an iş ve özel hayatım çok yoğun olduğu için eskisi gibi yazamıyorum. Bana herhangi bir soru sormak isteyen varsa c.taybas@gmail.com'a mail atabilirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir